Büyük Selçuklu Devletinde Kültür ve Medeniyet


KAVRAM BİLGİSİ:

Kubbe: Binaların üstünü örtmek için kullanılan yarım küre şeklindeki mimari unsur. Türkler, Orta Asya yaşantısını ve çadır kültürünü yansıtan kubbeler yaparak İslam mimarisine yeni bir üslup getirmişlerdir.

Kemer: İki duvar veya ayağı birbirine bağlayarak kapı, pencere gibi açıklıkların üstündeki ağırlığı yanlardaki ayaklara intikal ettiren mimari unsur. Türkler, genellikle tepe kısmına doğru gittikçe belli bir kavisle daralıp sivrileşen kemerler yapmışlardır.

Kümbet: Selçuklular Dönemi’ne ait, kendine özgü yapısı olan anıt mezarlardır. Dört duvarının üstü kubbeyle örtülü olanlara türbe; duvarları silindir veya çokgen, çatıları onı veya piramit şeklinde olanlara ise kümbet denir.



DEVLET TEŞKİLATI

Türk devlet geleneğinin esasını oluşturan Selçuklu devlet teşkilatı Karahanlılar, Samanoğulları, Gazneliler ve Abbasilerin teşkilatından yararlanılarak oluşturulmuştur. Selçuklular Türk devlet geleneğinin temel özelliklerini bozmadan, İran ve Abbasi devlet yapısından faydalanmışlardır.


Hükümdar ve Egemenlik Anlayışı

* İlk Türk devletlerinde görülen kut anlayışı, İslamiyet’in kabulünden sonra da devam etmiştir. Kut anlayışının gereği olarak ülke hanedan üyelerinin ortak malı sayılmıştır. Bu anlayış taht kavgalarını artırmıştır.

* Töre ve müesseselerin tanıdığı haklarla devletin tek hakimi olan Selçuklu hükümdarları sultan unvanını kullanmışlardır. Sultan Türklerdeki hakan veya kağan batıdaki imparator kelimesinin karşılığıdır.

* Selçuklularda sultan merkezde oturur, ülke toprakları hanedan mensuplarınca idare edilirdi. Merkeze bağlı beylik ve atabeylikler vardı.



Hükümdarlık Alametleri

Tuğ: Birkaç tane at kuyruğunun bir araya getirilerek bir sırığın ucuna asılmasıyla yapılırdı. Türk hükümdarlarının dokuz tuğu olurdu.

Hutbe: Hükümdarın yönetimi altındaki ülkelerdeki camilerde cuma namazında hutbede adının anılmasıdır.

Saltanat çadırı (otağ): Hükümdarların sefere çıktıklarında oturdukları süslü çadırdır.

Çetr: Atlastan veya altın sırmalı kadifeden yapılan büyük bir şemsiyeye benzerdi. Hükümdarın başının üstünde tutulurdu.

Nevbet: Çeşitli müzik aletlerinden oluşan nevbet saray kapısında namaz vakitlerinden önce günde beş vakit çalınırdı.

Sancak: Kenarları saçaklı ve yazı işlemeli bir bayraktır.

Taht: Hükümdarın oturduğu süslü koltuktur.

Para (sikke) bastırmak: Hükümdarlar kendi adlarını taşıyan paralar bastırırlardı.

Tuğra çekmek: Resmi yazılara hükümdarın mührü basılırdı.



ATABEYLİK

Selçuklularla birlikte İslam dünyasına giren ve kendilerinden sonraki devletleri etkileyen kurumlardan biri de atabeyliktir. Devlet, hanedan üyelerinin ortak malı olduğundan şehzadeler daha küçük yaşlarda eyaletlere melik olarak gönderiliyor; kendilerini iyi bir devlet adamı ve asker olarak yetiştirmek üzere onlara birer atabey tayin ediliyordu.

Şehzadeler büyüdükten sonra da onların veziri, komutanı veya danışmanı atabey olarak görevinde kalırdı. Atabeyler şehzadelerin devlet adamı olarak yetişmelerinde faydalı olmuşlar, ancak onları sultanlığa veya hakimiyetlerini genişletmeye kışkırtarak zararlı olmuşlardır.

NOT: Atabeylerin hanedanın zayıfladığı dönemlerden itibaren Selçuklu ailesi üzerinde etkili olmaya başlamaları ve daha sonra kendi aile hakimiyetleri altında, bölgesel hükümetler kurmaları devletin parçalanma ve çöküşünde etkili olmuştur.



HÜKÜMET

Türk İslam devletlerinde hükümdara Divan-ı Saltanat denilen bugünkü Bakanlar Kurulu ile benzer işlevlere sahip kurum yardımcı olmaktaydı. Divan’da devlete ait her türlü işler görüşülürdü. Büyük Divan’a bağlı olarak çalışan başka divanlar da vardı:

Divan-ı istifa: Devletin mali işlerine bakardı. Başkanına müstevfi denirdi. Divan-ı Arz: Ordunun ihtiyaçlarının karşılanması ve asker maaşlarının verilmesi başlıca göreviydi. Başkanına arzü’l ceyş veya emir-i ariz adı verilirdi.

Divan-ı Tuğra (inşa): Devletin iç ve dış yazışmalarını yürü tür, ferman ve beratlara hükümdarın imzası yerine geçen tuğrayı çekerdi. Başkanına tuğrai denirdi.

Divan-ı İşraf: Askeri ve hukuki işler dışındaki her türlü devlet faaliyetlerini denetlerdi. Başkanına müşrif denirdi. Niyabet-i Saltanat: Hükümdar başkentte olmadığı zamanlarda devlet işleri ile ilgilenen divandı. Bu makamda bulunan ve sultana vekalet eden kimseye naib adı verilirdi.

Divan-ı Mezalim: Ağır siyasi suçlar görüşülüp karara bağlanırdı.



SARAY TEŞKİLATI

Sarayda sultanın ailesi ve maiyeti otururdu. Saray teşkilatı ve teşrifatçılık, önceleri Oğuz töresine göre yapılırken, sonraları İslami bir kimlik kazanmıştır. Saray görevlilerinden bazıları şunlardır:

Emir-i Alem: Sultanın bayrağını, saltanat sancaklarını taşımak ve muhafaza etmekle görevliydi.

Emir-i Candar: Saray muhafızlarının başı olup, maiyetindeki hassa birlikleriyle sarayın ve sultanın emniyetini sağlamakla görevliydi.

Hacibül Hüccab: Sarayda, sultanla divanlar arasındaki irtibatı sağlardı. Hcibler, sultanın güvendiği kişiler arasından seçilirdi.

Emir-ı Çeşnigir: Sultanın yemeklerini hazırlayan ve sofra hizmetlerini yapan çeşnigirlerin amiriydi.

Şerabdar-ı Has: Sultanın şerbetlerini hazırlamakla, haftanın belirli günlerinde toplanan mecliste ve yemeklerde hizmetle görevliydi.

Serhenk: Törenlerde ve sultanın seyahatlerinde yol düzenini sağlardı.

Emir-i Ahur: Sultanın atlarının ve saraydaki diğer hayvanların bakımını yaptırırdı.

Emir-ı Silahdar: Merasimlerde sultanın silahlarını taşırdı ve silahhanedeki muhafızların amiriydi.

Emır-ı Meclis: Sultanın ziyafetlerini hazırlatıp teşrifatçılık yapardı.



ORDU TEŞKİLATI

* Selçuklu ordusu dönemin en güçlü askeri birliklerinin başında geliyordu. Selçuklu ordu teşkilatı daha sonra kurulan


Türk devletleri tarafından bazı değişikliklerle uygulanmıştır.

* Selçuklu ordusunun gezici hastaneleri ve hamamları vardı. Orduda hafif silah olarak ok, yay, kılıç, kalkan, mızrak, sökü, bozdoğan da denilen topuz, gürz, balta, nacak, pala ve zırh kullanılırdı.

* Ordunun silahları ülke içinden, en iyi malzeme kullanılarak, sanatında uzmanlaşmış ustalar tarafından üretilirdi.

Selçuklu Ordusunun Bölümleri

Hassa Askerleri: Sultana bağlı özel birliklerdir. Çeşitli Türk boylarından seçilmiş atlı birliklerden oluşan hassa askerleri devlet merkezini korurlar ve her an savaşa hazır olurlardı. Giderleri ikta gelirleri ile karşılanırdı.

Gulaman-ı Saray: Doğrudan sultana bağlı muhafız birlikleridir. Değişik ulusların çocukları küçük yaşta alınarak yetiştirilirdi. Maaşlı olan bu askerler hükümdarı korumakla görevliydiler.

Eyalet Askerleri: Melik ve eyaletlerdeki valilerin emrindeki askerlerdir. Tamamı atlı olan bu askerler ikta topraklarından elde edilen vergilerle yetiştirilirdi. Savaş zamanında orduya katılırlardı.

Türkmenler: Sınırlara yerleştirilen Türkmenler hem fetih hareketlerini yürütüyor hem de sınırları koruyorlardı. Sultan istediği takdirde savaş zamanında orduya katılıyorlardı.

Sipahiler: İkta topraklarından elde edilen gelirlerle oluşturulan bu askerler, ordunun en büyük bölümünü teşkil ediyordu.

Yardımcı Kuvvetler: Selçuklulara bağlı devlet ve beyliklerin savaş zamanında gönderdikleri askerlerdir. Gerek duyulduğu zamanlarda komşu uluslardan ücretli asker toplandığı da olurdu.



HUKUK SİSTEMİ

* Türk - İslam devletlerinin hepsinde hukuk sistemi hemen hemen aynıydı. Türk töresi, İslami kurallar içinde yeniden gözden geçirilerek düzenlenmişti.

* Hükümdar adalete önem verirdi. Divan-ı Mezalim hüküm darın başkanlığında haftanın belirli günlerinde toplanarak halkın şikâyetlerini dinlerdi. Divan-ı Mezalim’de kadıların kararlarına yapılan itirazlar görüşülür, siyasi suçlular devlet düzenini bozanlar yargılanırdı.

* Türk devletlerinde şer’i ve örf’i olarak iki yargı bulunmaktaydı:

Örf’i Yargı: Başında Emir-i Dad (Adalet bakanı) bulunurdu. Vergiler, İkta sorunları, ticaret hayatına ait sorunlar ve askeri teşkilata ait sorunlar bu yargıya göre çözümlenirdi.

Şer’i Yargı: Kadı’ul-Kudat’ın başında bulunduğu şer’i yargı; ölüm, miras, hayır işleri, dini kurallar, boşanma ve evlenme gibi konulara bakardı.


* Divan-ı Mezalim hükümdarın başkanlığında haftanın belirli günlerinde toplanarak halkın şikayetlerini dinlerdi. Divan-ı Mezalim’de kadıların kararlarına yapılan itirazlar görüşülür, siyasi suçlular ve devlet düzenini bozanlar yargılanırdı.


* Adalet işlerinde görevli kişilerin atanmalarına ve verdikleri kararlara Divan-ı Saltanat veya diğer divanlar karışamazdı. Kadılar herhangi bir siyasi baskıya uğramaksızın görevlerini yürütürlerdi.


YORUM: Bu durum yargı bağımsızlığına önem verildiğini göstermektedir.



SOSYAL HAYAT

* İlk Türk devletlerinde olduğu gibi Türk - İslam devletlerinde de sosyal sınıf farklılıkları yoktu. Kanunlar önünde herkes eşitti. Sosyal yapı bu bakımdan Orta Çağ Avrupası’ndan ve kast sisteminin uygulandığı Hindistan’dan tamamen faklıydı.

* Selçuklularda toplum, hanedan üyeleri başta olmak üzere yöneticiler ile yönetilen ahaliden meydana geliyordu. Hanedan ve devlet ileri gelenlerinin büyük yetkileri olmasına rağmen, şehirde ve köyde yaşayan halkın, kanun karşısında hak ve vazifeleri vardı. Şer’i hükümleri karşısında herkes eşitti.



TOPRAK YÖNETİMİ

* Köylü hür olup, toprağın hâs ve iktâ oluşuna göre hükümetin himayesi altında çalışırdı. Vergisini verirdi. Mülk topraklar, veraset yoluyla çocuklara geçerdi.



Topraklar Selçuklularda üç temel kısma ayrılmıştı:


 
1-Miri (devlete ait), 2-Mülk (şahıslara ait) 3-Vakıf (halkın sosyal ihtiyaçlarına ait)
 

 
Has Toprakları
 

 

 

 
İkta Toprakları
 

 

 

 
Haraci Topraklar
 

 

 

 

 

 

 

 

1- Miri Arazi: Devlete ait topraklara miri arazi denirdi. Miri arazi üçe ayrılmıştı:

a- Has Toprakları: Hükümdar ve ailesine ait topraklardır. Hükümdar ve ailesinin masrafları karşılanırdı.

b- İkta Toprakları: Devlet memurlarına, komutanlara ve hassa ordusunun mensuplarına yaptıkları görev karşılığında maaş yerine bu toprakların vergi gelirleri verilirdi. İkta sahipleri bu gelirlerin bir kısmı ile asker beslemek zorundaydılar. Mülkiyeti devlete ait olan bu topraklar devlet memuru görevden alınınca yerine gelene verilirdi. Topraklar üç yıl üst üste ekilmezse köylünün elinden alınırdı.

İkta topraklarını halk ekip diker vergisini devlet yerine ikta sahiplerine verirdi. İkta sahipleri fazla vergi almaya kalkarsa, halk bu durumu sultana şikayet edebilirdi.



İkta Sisteminin Yararları

1• Devlet hazinesine yük olmadan savaşa hazır bir ordu oluşturulmuştur.


2• Üretimin sürekliliği sağlanmış, böylece ekonomi canlanmıştır.


3• Göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri sağlanmıştır.


4• Devlet otoritesi ülkenin her tarafına yayılmıştır.


Not : İkta Sistemi Osmanlı devletinde “Tımar Sistemi” adıyla devam edecektir.


c- Haraci Topraklar: Müslüman olmayan halkın kullanımında bulunan topraklardı. Bu topraklardan haraç vergisi alınırdı.


2- MülkToprakları: Hükümdar tarafından komutan ya da devlet görevlilerine üstün hizmet karşılığında verilirdi. Mülk topraklar miras bırakılabilirdi.


3- Vakıf Toprakları: Gelirleri cami, medrese, imaret ve köprü gibi sosyal hayır kurumlarına bırakılan topraklardı.



EKONOMİK HAYAT

* Selçukluların hakim olduğu Horasan, Iran, Irak, Anadolu ve Suriye ekonomik bakımdan en yüksek seviyeye çıkarak, milletler ve kıtalar arası ticarette köprü görevi görüyordu. Ülke içinde ve dışında, kıtalar ve milletlerarası ticareti emniyetle sağlayan yol ve kervansaraylar yapılmıştı.

* Selçuklu ülkesinin her türlü tarım ürününün yetişmesine uygun iklime, coğrafi ve doğal zenginliklere sahip olması sayesinde ülkede bol mahsul yetişiyordu.

* Ticaretin gelişmesi, gümrüklerin azlığı, üretimin bolluğu, otlak ve hayvanların çokluğu sebebiyle, Selçuklu ülkesinde zenginlik ve refah vardı.


YORUM: Selçuklular, ticaret alanında geliştirdikleri yeni modellerle birlikte şehir ve bölgeler arasında sermaye aktarımını kolaylaştırmışlardır. Bu dönemde kullanılan “Çek Yöntemi” para ekonomisindeki ileri düzeyi göstermektedir. Bu yöntem “çek” kelimesiyle birlikte Avrupa’ya aktarılmış ve modern bankacılığın bir yöntemi olarak bugüne kadar gelmiştir.


14. yüzyıl başında Fransa ve İngiltere krallıklarının bütçeleri ancak 3,5 - 4 milyon altın civarındaydı. Aynı dönemde Tebriz şehrinin bütçesi ise bu krallıklardan biri seviyesinde bulunuyordu.


Fütüvvet teşkilatı, esnafın kendi aralarında birleşerek kurdukları dini - iktisadi bir teşkilatlanmadır. Her zanaat kolu, bir lonca teşkilatına bağlıydı. Loncalar, meslek ve erbabını kontrol altında tutardı. Bu teşkilat daha sonra Osmanlılara geçmiştir.

Şehirlerde esnaf ve tüccar mallarının alınıp satıldığı, tanıtıldığı pazarlar kurulurdu. Selçuklular, genellikle şeker ve değerli eşya alıp, at, halı, ipek ve maden satarlardı. Hayat pahalılığı, yok denecek kadar azdı.


Türk İslam Devletlerinin Başlıca Gelirleri 1-Öşür: Müslümanların yetiştirdikleri tarım ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi 2-Haraç: Müslüman olmayanların arazilerinden ve ürünlerinden alınan vergi


3- Cizye: Müslüman olmayan yetişkin ve sağlam erkeklerden askerlik yapmadıkları için yılda bir kez alınan vergı

4- Savaşta elde edilen ganimetlerin beşte biri

5- Orman, tuzla ve maden işletmelerinden alınan vergi

6- Ticaretten alınan gümrük vergisi

7- Bağlı devletlerin gönderdikleri hediye ve vergiler



BİLİM VE EĞİTİM

* Selçuklu devlet adamları bilimin gelişmesi için bütün imkanlarını seferber etmişti. Dini eğitim ve öğretimin yapıldığı medrese, tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafında yaygındı.

* Selçuklular Dönemi’nde, rasathaneler kurularak gök cisimlerinin hareketleri izlenmiş ve Celali takvim hazırlanmıştır. Matematik ve astronomi alanlarında Ömer Hayyam, Muhammed Beyhaki, Ebü’l-Muzaffer İsferayini,

* Vasiti, Ahmed Tüsi ve daha pek çok alim yetişip değerli eserler vermişlerdir. 3. yüzyılda İslam ülkelerindeki Moğol tahribatı sebebiyle bunlardan faydalanma imkânı büyük ölçüde kaybolmuştur.

* Selçuklu sultan ve devlet adamlarının desteğiyle önemli edebiyatçı ve şairler yetişmiştir. Selçuklu sarayında, devlet kurumlarında ve edebi eserlerde genellikle Farsça, medrese çevrelerinde Arapça, Selçuklu hanedanı ile Türkmenler arasında ve orduda da Türkçe konuşulup yazılırdı. Selçuklularda Farsça ve Arapçaya ağırlık verilmesi Türkçenin gelişimini yavaşlatmıştır.



SELÇUKLU MEDRESELERİ


* Selçuklular, İslami ilimlerin yanı sıra zamanın fen bilimlerinin de öğretildiği çeşitli fakültelere sahip, üniversite niteliğinde büyük medreseler yaptırmışlardır.

* İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açılmıştır.

* Alp Arslan döneminde Nizamülmülk tarafından açılan Bağdat’taki Nizamiye Medresesi eğitim alanında en gelişmiş kurumdu. Nizamiye Medresesi dünyanın ilk üniversitesi kabul edilmektedir. Bu medresenin İsfahan, Nişabur, Belh, Herat ve Basra’da da benzerleri vardı.

* Medreselerde, uzmanlarca okutulan matematik, astronomi, geometri, cebir, fizik, kimya alanlarında önemli bilginler yetişmiştir. En tanınmış bilgin ve düşünce adamları müderris denilen eğitimciler olarak göreve alınmış, sadece müderrisler değil, öğrenciler de maaşa bağlanmıştır.


NOT: Medreseler dönemin kültür ve sanat anlayışını etkilediği gibi, toplumsal yapısına da yön vermiştir. Medreseler uygulamış olduğu eğitim öğretim programıyla bir taraftan bilim ve sanat adamları yetiştirirken diğer taraftan da Batıni hareketine karşı toplumu bilinçlendiriyordu.



ANEKTOD


SELÇUKLU BÜTÇESİNDE EĞİTİME AYRILAN PAY”

Melikşah tahta geçtikten sonra Divan toplantısında her kurumun kendi bütçesini yapmasını istedi. Çalışmalar başladı. Gelirler toplandı, giderler hesaplandı. Nihayet bütçeler Sultan Melikşaha arz edildi.

Melikşah, hepsini tek tek inceledikten sonra: “Görüyoruz ki bütçemizde yoksullara, muhtaçlara, yetimlere, dervişlere, ilim tahsil edenlere, sanatkarlara pek bir şey ayırmamışsınız. Bu saydıklarımız için bütçeye üçyüz bin altın konsun.” Dedi Bu emir, zamanın Harbiye Nazırı’nı rahatsız etti. Sultanın ettiği meblağ, neredeyse tüm askeri harcamalara eşitti. Ona göre devletin genişleyip büyümesinde, korunup yükselmesinde savaşlarda zafer kazanıp ganimet toplanma en büyük pay, alimlerin, dervişlerin, yetimlerin, sanatkarların değil, ordunundu. Sultan Melikşah orduyu medrese mollalarıyla bir tutuyordu. Daha fazla dayanamadı: “Bu miktar para ordunun bütçesine eklenirse, Bizansın surlarını dahi aşarız!” dedi.


Sultan Melikşah: “Yanlışın var!” diye cevap verdi, “Biz şimdiye kadar alimleri, fakirleri, dervişleri, yetimleri, muhtaçları gözetmeseydik, ordumuz değil yeni beldeler fethetmek, başkentimizi bile korumaktan aciz kalırdı.”

Hepsini tek tek süzdükten sonra devam etti: “Biz memleketleri, kılıçtan evvel, yoksul takımı ve derviş-molla kısmının dualarıyla fethederiz. ‘Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu?’ buyuran Cenab-ı Hakk’a yemin ederim ki bütçemizde yapılan en hayırlı yatırım budur.” Nizamül Mülk’e döndü: ‘Söylediklerim yanlış mı vezirim.”

Baba yadigarı şanlı vezir hayran hayran Melikşah’a bakıyordu: “Hayır Sultanım, çok doru söylediniz. Askerlerinizin okları bir milden öteye geçmezken, Nizamiye Medreselerinde yetişen manevi ordunun duaları Arş’a ulaşıyor. Selçuklu Devleti ikisinin sayesinde gelişecektir.”



MİMARLIK VE SANAT

* Selçuklularda saray, medrese, cami, mescit, türbe, kümbet, kervansaray, ribat, han, çarşı, hastane, kaplıca, hamam, çeşme, ev, yol, kale, sur, kule, tersaneler ve diğer sosyal, sivil ve askeri eserler belli başlı mimari eserleri oluşturur.

* İlk Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey’in defnedildiği, Rey’deki Künbed-i Tuğrul ile, İsfahan, Hemedan ve Merv’de diğer sultanlara ait muhteşem türbeler Selçuklu mimarisinin önemli eserlerindendir.

* Kitabe, hat, tezhip, süsleme, minyatür, çini, hali, kilim ve seccadeler ise Selçuklu eserlerine ayrı bir zenginlik kazandırır. Çadır şeklinde yapılan kubbeler de Selçuklu mimari eserlerinin bir özelliğidir.

* Selçuklular, Merv, Rey, İsfehan, Hemedan, Bağdat ve Nişabur’da muhteşem saraylar ve camiler de inşa etmişlerdir.

Admin

Taglar: BüyükSelçukluDevletindeKültürMedeniyet

9. Sınıf Tarih Notları - İlginizi çekebilecek başlıklar
Anadolu Selçuklu Devleti (1075 - 1308)

Süleyman Şah (1075-1086): Sultan Alparslan’ın Malazgirt Savaşı sonrasında verdiği emir gereğince,Anadolu’nun fethine katılan Süleyman Şah ve kardeşi Mansur Bey, Bizans’tan Konya ve çevresini, Afyon’u ve Kütahya’yı aldılar.

Haçlı Seferleri (1096-1270)

1096 -1270 yılları arasında yaklaşık iki yüzyıl süren Avrupa Devletlerinin Türk-İslam Dünyasına yaptıkları seferlere denir. Kısaca Haç ile Hilal arasındaki mücadeledir. Avrupalıların elbiselerinde, kullandıkları araç-gereçlerde ha

Otuz Yıl Savaşları

Otuzyıl Savaşları on yedinci yüzyılda Hıristiyanlığın Avrupa kıtasındaki mezhep kavgalarının 1618-1648 yılları arasındaki safhası.

Abbasiler (750 - 1258)

Ebu Müslim’in, Emevi Devletini yıkarak Küfe’de Ebul Abbas’ı halife ilan etmesiyle Abbasi Devleti kuruldu. Abbasi halifesi Ebu’l Abbas Abdullah, Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyunciandır.

Anadolu Uygarlığı

Anadolu; verimli arazilere sahip olması , önemli ticaret yolları üzerinde bulunması, iklim şartlarının elverili olması , etrafının denizlerle çevrili olması gibi sebeplerle birçok devlete ev sahipliği yapmıştır. Anadolu uygarlığını o

Avrupa Hun Devleti

BALAMİR önderliğinde Avrupa ya gelen Kuzey Hunları Tuna nehrini aşarak bugünkü Macaristan bölgesine gelmişler ve burada AVRUPA HUN DEVLETİNİ kurmuşlardır



Sayfa Yorumları

Yorum Ekle





Mesaj / Bildirim Gönderin