Ural ve Altay Dilleri


Ural-Altay dilleri, dil bilginlerinin yapmış olduğu çalışmalarla Ural ve Altay dilleri olmak üzere iki gruba ayrılmıştır (bk. Tablo. 1.1) . Bu ayrımı başlatan kişi Wilhelm Schott (1802-1889)’tur. O, ilk olarak Ural-Altay dilleri aras ındaki benzerlikler üzerinde durmamış, bu dilleri öğrenmeye çalışmıştır. Leksik (=sözlük bilgisine ait) malzemenin uygunluğuna ve morfolojik (=yapı bilgisine ait) özelliklere dayanarak dil ailesine giren dillerin karakteristik özelliklerini tespit eder. Schott, bu sahanın alanını daraltır ve Ural-Altay dillerini iki grupta toplar:

1. Çud Dilleri: Fin-Ugor Dilleri

2. Tatar Dilleri: Türk, Moğol, Tunguz Dili

Schott, Ural -Altay dillerini bu şekilde iki gruba ayırır ve bunlara Altay veya Çud-Tatar Dilleri adını verir.

Schott, çalışmaları ile daha çok bir Altayist; yani Altay dil grubuna - yapmış olduğu gruplamada “Tatar dilleri” olarak- giren diller arasındaki yakınlık ve benzerlikleri tespit etmeye çalışan biri olarak tanınmıştır. Schott, bu konudaki eserini 1836’da vermi ştir: Versuch über tatarischen Sprachen (=Tatar Dilleri Üzerine Tecrübe), Berlin 1836.

Bu eserde, ‘Tatar’ adını verdiğ i Türk, Moğol, Tunguz dillerinden oluşan grubun akrabalık derecesini tespit etmeye çalışmış, kelime ve kökler arasındaki benzerlikler ile iliş kileri, eklerdeki fonetik gelişmeleri gözlemlemiş, gerektiğinde Fin-Ugor dilleri ile de karşılaştırmaya ver vermiştir. Sonuçta, Altay dilleri için en karakteristik fonetik özelliklerinden biri ve en önemlisi olan


Türkçe /z/ = Çuvaşça /r/

Türkçe /ş/ = Çuvaşça /l/


ses denkliklerini ortaya koymuştur. Bunun örnekleri aşağıdaki için Tablo 1.2 ve 1.3’ü inceleyiniz.

Anlam Ortak Türkçe Çuvaşça
tuz tuz tıvar
kız’ kız hĭr
buz buz pĭr
otuz otuz vĭtĭr
uzun uzun vĭrĭm
100 yüz śir


Anlam Ortak Türkçe Çuvaşça
diş’ tiş şil
yıl’ yaş śul
rastlantı’ tuş tıl
kapı’ eşik alĭk
70 yetmiş śitmil
iş, hizmet’ yumuş śĭmĭl


Böylece Schott, bu tespiti ile uzun zamandır mahiyeti anlaşılamayan Çuvaşça’nı n Altay dilleri grubu içerisinde yer alması gerektiğini ve Türkçe’nin ana Türkçe’den kopan bir kolu olduğunu ispatlayarak karşılaştırmalı Altay dilleri araştırmalarının başlatıcısı olmuştur..

Çuvaşça bu özelliği ile diğer bütün Türkçelerden ayrı lıp Moğolca ve Tunguzca ile birleşmektedir. Schott’un tespit ettiği bu denkliği, daha sonra Gustaf John Ramstedt geliştirmiştir.

Finlandiyalı bir dil bilgini olan ve Grekçe ile bazı doğu dillerini öğrenen Matthias Alexander Castrén, kısa süren hayatın ın neredeyse tümünü bu dilleri incelemeye adamıştır. Daha önce tanıtt ığımız Strahlenberg ve Messerschmidt filolog (=dil bilgini) olmayıp, biri subay ve diğeri de doktordur. Castrén, yaptığı ilmî gezilerle bu dilleri konuşuldukları yerlerde incelemiş , bazıların ı öğrenmiş, çal ışmalarını derleyerek ortaya koymuş tur. Halk ağzına ait birçok malzeme toplamış, Sibirya’ya yapmış olduğu gezide Türk dilleri üzerinde de durmuş, Kızıl, Sagay, Beltir, Kaça, Koybal, Soyot ve Karagaslar hakkında birtak ım bilgiler toplamıştır. Onun 1888’de yayımladığı gramer kitabı, Karagas ve Koybal diyalektleri üzerine yapılmış ilk gramer kitabıdır. Castrén, Ural-Altay çalışmalarını doğru yola yöneltmiş ve filoloji alandaki çalı şmalara yeni bir düzen getirmiştir. Finoloji’nin de kurucusu sayılmaktadır.


Castrén’in 1850 yıl ında yayımladığı, Türkçeye çevirisiyle Altay Dillerinde Zamir Ekleri (De affixis personalibus linguarum Altaicarum / Über die Personalsuffixe in den altaischen Sprachen, Helsingfors 1850) adlı çal ışması konumuz açısından önemlidir. Aynı zamanda kendisinin doktora tezi olan bu çalışmada, Ural-Altay dillerinin hepsine birden ‘Altay’ adını verir ve 5 gruba ayırır:

  1. Fin-Ugor
  2. Samoyed
  3. Türk-Tatar
  4. Moğol
  5. Tunguz dili

Bir dil ailesine mensup diller arasında ortak olan unsurlardan biri de zamirlerdir. Buradan hareketle Castrén, eserinde, Fincedeki zamir sistemi ile di ğer Altay dillerindeki zamir sistemini karşılaş tırmış , bu dil ailesine giren dillerde kişi zamirleri ve ekleri bakı mından belli bir benzerliğin olduğunu ortaya koymayı amaçlamıştı. Krş.:


Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca Tekil Kişi Zamirlerinin Karşılaştırılması.

Ana Altayca Türkçe Moğolca Mançu-Tuzguzca
*bi(n) ben bi bi
*si(n) sen çi si
*i(n) o ene i

*= Tahmin edilen biçimi gösterir.

1. ve 2. kişi zamirleri Altay dillerinde korunmasına karşın, 3. kişi zamiri sadece Mançu-Tunguzca’da korunarak günümüze kadar ulaşabilmiştir. Tablo 1.4’e bakarak 1. ve 2. kişi zamirlerinin sonundaki /n/’nin Türkçe’de korunup Moğolca ve Mançu-Tunguzca’da yok olduğu sonucu çıkarılabilse de durum böyle değildir; çünkü Moğolca ve Mançu-Tunguzca’da yalın hâlde görünmeyen /n/ zamir çekiminde ortaya çıkar. Krş.:

Moğ. bi “ben” → min-u “benim”

Man. si “sen” → sin-du “sana”


3. tekil kişi için meseleye Türkçe açısından bakacak olursak, tablo 1.4’te *i(n) zamirinin yerine ‘o’ şeklini görmekteyiz. Aslında, bu şekil Türkçe için kökten bir kişi zamiri olmayıp tarihî Türkçe’deki ‘ol’ gösterme sıfatının *i(n)’in yerine geçmesidir. Yalın hâlde *i(n)’in yitip gitmesine sebep olarak tercüme faaliyetleri sırasında tercüme yapılan dillerde artikeller bulunması ve ‘ol’ gösterme sıfatının 1. ve 2. kişinin dışındakileri ifade edebilmesi gösterilebilir. Ancak, 3. kişide /n/ Türkçe’de büsbütün kaybolmamıştır. İsim çekiminde 3. kişi iyelik ekiyle hâl ekleri arasında yeniden ortaya ç ıkmaktadır. Başka bir deyişle, yalın hâlde tutunamayan /n/, 3. kişi iyelik ekinden sonra kendisini korumuştur. (onun) evinde gibi bir örnekte isme getirilen ekleri ev-i-n -de biçiminde düşünüp /n/’yi bir kaynaştırma sesi saymak doğru değildir. Türkçe’de iki ünlü arasına giren tek kaynaştırma sesi /y/’dir. Bütün bunların yanında Eski Türkçe’de *i(n) zamirinden türemiş başka kelimeler de bulunmaktadır.


Türkçe’de ismin hangi hâlleri ile 3. kişi iyelik eki arasında /n/ ortaya çıkar? Birer örnek veriniz.


Castrén bu amac ına ula şmış, ancak Ural-Altay dillerinin akrabalığı konusunda kesin bir hüküm vermemiştir. Hatta bu dillere akraba gözüyle bakılamayacağını ileri sürmüştür.


Ural- Altay dillerinde zamir ekleri üzerindeki çalışmasıyla ünlenen Castrén, bu diller aras ında benzerlikler bulsa da akrabalığa inanmıyordu. Schott da bu iki grup arasında genel bir benzerlik göremiyordu. Castrén ve Schott’un düşüncesine göre, her gruptaki diller arasındaki gerçek yakınlık ve benzerlik, birbirinden ayrı olmak üzere bir taraftan “Fin-Ugor ve Samoyed”, diğer taraftan da “Türk, Moğol ve Tunguz” dil grupları arasında vardı. Ural-Altay dil ailesinin ‘Ural’ ve ‘Altay’ dilleri olarak gruplandırılması ve böylece anılır olması bu iki bilim adamının çalışmalarının bir sonucudur.

Admin

Taglar: UralAltayDilleri

Türk Dili ve Tarihi - İlginizi çekebilecek başlıklar
Altay Dil Birliğini Kabul Etmeyenler ve Çekimser Kalanlar

Altay dil birliğ i teorisine karşı olanlar; yani Türk, Moğol, Tunguz (belki Kore ve Japon) dillerinin ortak bir atadan geldiği görüşüne karşı olanlar da vardır.

Altay Dilleri Teorisi

Ural-Altay dillerinin Altay dil grubunu oluşturan, Türk, Moğol, Tunguz-Mançu (belki Kore ve Japon) dillerinin akrabalığ ına inanan yani bu dillerin ortak bir kaynaktan geldiği görüşünü savunan ve bunu tespit etmeye çalışan teoriye, Altay D

Doğuda Harezm ve Çağatay, Batıda Eski Oğuz ve Osmanlı Türkçesi

Orta Türkçe (XIII.-XX. yy): Doğuda Harezm ve Çağatay Türkçesi; Batıda Eski Oğuz ve Osmanlı Türkçesi

Ural - Altay Dil Ailesi

Asya’nın Büyük Okyanus kıyılar ından, Orta Avrupa’ya ve Akdeniz kıyılarına kadar uzanan alanda konuşulan Ural-Altay dil ailesi, Ural ve Altay dilleri olmak üzere iki gruba ayrılır.

Ural - Altay Dil Ailesi Üzerine Yapılan İlk Çalışmalar

Ural-Altay dil ailesinin varlığı, bugün için hâlâ kesinleşmediğinden bir teori konumundadır. Bu alanda ilk çalışan kişi olarak İsveçli subay Philipp Johann Tabbert von Strahlenberg (1676-1747) gösterilir.

Yapıları Bakımından Diller

Yalınlayan (Tek Heceli) Diller. Bağlantılı ve Kaynaştıran (Eklemeli) Diller. Bükümlü (Çekimli) Diller



Sayfa Yorumları

Yorum Ekle





Mesaj / Bildirim Gönderin